...
Ne mümkün.
Sabah 9, akşam 18
Sonra başka mecburiyetler
Sıkışıp kaldık.
Sırf yeme, içme, barınmanın bedeli
Bu kadar ağır olmamalı
...
Sorun şu ki, meslek denen şey çok acayip.. Senin için farklı anlamı var, annen için farklı, mahalle için farklı, ev sahibin için farklı, toplum için ise çok farklı.
Daha da güzeli, senin için ifade ettiği şey bugün x ise, yarın x² olabilir, ertesi gün olabileceği gibi, y bile olabilir. Şu bir gerçek ki, şair haklı beyler.. x, x², ve ya y'nin birisi sabah 9, akşam 6 mecburiyetine tekabül ediyor. bir süre sonra hayat mecburiyetler dizisi haline geliyor. Hayattaki amacın, bir sonraki güne uyanma sebebin git gide fani şeylere dönüşüyor.
Böyle de sanki şikayet ediyormuş gibi oldum ama kendi sektörümüzde, bulunduğumuz şehrin koşullarında çok da kötü bir durumda değiliz. Tabii ki daha iyileri var ( for the varying meanings of 'iyi') ama daha kötüleri de var. Örneğin, cumartesileri çalışmıyoruz, ev - iş arası trafikte saatlerimizi harcamıyoruz, 'decent' insanlarla çalışıyoruz. Aldığımız maaşla belki ev alamıyoruz ama artık günümüz emlak piyasasında kim aldığı maaşla ev alabiliyor ki?
Açtığımız büyük parantez sonrası geri dönelim konumuza.. Yaptığınız işi sevmek çok önemliymiş. Eğer mesleğiniz size bir yük gibi geliyorsa,mesaide durduğunuz zamanlarda bedel ödüyor hissine kapılıyorsanız, dışarıda mis gibi hava varken ofise kapanıp çalışmak inanılmaz batıyorsa, yaptığınız iş her ne ise o iş sizi tatmin etmiyorsa, günün sonunda 'işe yaramış olma/bir şeyler yaratmış olma' hissine kapılmıyorsanız, gözünüzü kapattığınızda ilk aklınıza gelen 'Gitmek' ise, yaptığın işte ilerlemek yerine sürekli alternatif iş arıyorsanız, yanlış yerdesiniz demektir.
Aslına bakarsanız, suçun hepsi sizde de değil. Ailenizde, eğitim sisteminde, mevcut düzende, mahallenizde.. Ne olacağını bilmeyen lise son öğrencilerinden ya mühendis çıkıyor ya doktor. Kaçımız mühendisin ne olduğunu, nasıl çalıştığını bilerek seçim yaptık, kaçımız o kadar fakülte ve bölüm arasında eleye eleye 'e bari x mühendisi' olayım dedik? Hadi mesleği bilerek seçmeyi geçtim, kaçımız kendimizi tanıyarak, ne yaparken mutlu olacağımızı bilerek seçim yaptık?
Hangimiz içinde bulunduğu yarışta bir durup, ben ne yapıyorum diyebiliyor? Hatırlıyorum bir deneme sınavının kitapçığında şöyle bir resim vardı:
Eğer yarış esnasında durup etrafına bakarsa, arkasından gelen onun ezip geçecek çünkü durup dinlenmek için vakit yok. Hemen üniversiteye gitmeli, ardından yüksek lisans başvuruları için bir sürü koşturma, derken yüksek lisans bitmeli. Artık her ne iseniz, onun yükseği olduğunuz, TEBRİKLER! Şimdi sıra iş için yarışmak da.. Ancak yarış çok acımasız çünkü etraftaki herkes sizin gibi. Siz de az değilsiniz, gözünüz en yükseklerde. Bir de bakmışsınız gününüzün 3'te 1'ini 4 duvarı çevrili bir ofiste ve çoğunlukla zaman kaybı olan toplantılarda geçiriyorsunuz, gözünüz saatte dakikaları sayıyorsunuz. oturduğunuz evin kirası, içtiğiniz kahvenin parası, yemek yediğiniz yerin kirasına olan katkınız (o yemekler neden o kadar pahalı!) yüzünden günlerinizi, aylarınızı yıllarınızı harcadığınız bir işte çalışıyorsunuz.
Öyle olmasa.. Her gün 'Gitmek' için hayal kurmasak, zamanını ne kadar değerli olduğunun farkına varıp, hayatımızı ona göre yaşasak..
Biliyorum çok dağıttım konuları, daldan dala atladım ama.. konu o kadar geniş ki.. daha konuşuruz bunları..
Görüşmek üzere..
Hanım
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder