28 Ağustos 2014 Perşembe

Bayram Tatili Bahane, Kuzey Ege Şahane - 1. Günün Yarısı

Merhabalar,

Geçen yazımda belirttiğim üzere, bayram tatilini fırsat bilerek 2 gün de izin kullanarak 9 günlük Ege Turuna çıktık. Ege demişken yanlış anlaşılmasın, Alaçatı, Çeşme değil. Bizimki daha çok Kuzey Ege, ucundan da Marmara sayılır.
Kendimize seçtiğimiz rota, Bursa üzerinden Çanakkale, Gelibolu Milli Parkı, Gökçeada, Bozcaada, Truva, Babakale, Asos, Ezine,  Adatepe, Akçay, Altınoluk, Ayvalık, Cunda, Şeytan Sofrası, Bergama, Asklepeion, Manyas Kuş Cenneti, Kaz Dağları, Susurluk ve İnegöl  vardı. Yani içinde hem deniz kum güneş, hem tarih - arkeoloji - müze hem manzara, hem de yeme - içme olan bir tur ayarlamış olduk.


Hedefimiz aşağı yukarı alttaki haritada işaretlenmiş yerleri gezmekti. Lakin bizim tur Bandırma'da değil bozkırda başlayıp bitti.

Kaynak: http://www.gezijurnal.com/ 

Gitmek istediğimiz yerleri seçince, geriye konaklama meselesi kaldı. Hem ekonomik olsun, hem adada kalabilelim, hem de rotamız üzerinde gelgit yapmayalım kriterleri olunca kendimize 3 merkez üssü seçtik.
Ama seçimler hiç de kolay olmadı sayın okuyucu. Sağ olsun İstanbul ahalisi her yeri kapatmış, bırak ekonomik olmayı, seçilen tarihlerde oda bile bulamadık çoğu yerde..

İlk gün:

Kaynak: Hanım ve Bey
Sabah saat 4:00’e kurduğumuz alarm bizi beklediğimiz gibi o saatte uyandırdı. Biraz tembellik biraz da 'hava daha çok karanlık canııım' sebebiyle bir miktar erteleme oldu. 5:00 gibi evden çıktık, Shell'de durup sabah sandviçi, su aldık, yola koyulmamız 5:20 filandı. Tin tin tin Polatlı üzerinden Sivrihisar, Eskişehir ve Bursa yapmayı kafaya koymuştuk. Bursa'da İskender yenecekti, o yüzden bu sandviçler bizi o vakte kadar tok tutmalıydı. Lakin herkes bizimle aynı fikirde olmalıydı ki yollar pek tenha değildi, üstüne üstlük yandaki resimde görüldüğü üzere Polatlı'da epey trafikle karşılaştık. Eyvah! N'apıcaz? Akşama Bursa'ya varamayız bu gidişatla derken, millet Sivrihisar'da Afyon'a döndü. Biz de birer kötü adam gülüşü patlattık ve sakin sakin Eskişehir'e doğru ilerledik. Durup çibörek yeme fikri ne kadar cazip gelse de bu yemek savaşını İskender kazandı, biz durmadan Bursa'ya geçtik.


Gelmişken Bursa gibi tarihi bir şehirde powerwalk yapmamak, Uludağ'a çıkmamak olmazdı. Bu sebeple, arabayı ilk bulduğumuz otoparka çekip, tabana kuvvet yürümeye başladık. Açıkçası, Bursa'yı beklediğimden gelişmiş buldum. Bizim gördüğümüz bir AVM vardı, Kent Meydanı AVM. Bunun dışında şehirde bulunan hanlar, türbeler, camiler, kaleler ve tarihi binalar korunmuş görünüyordu. Hanlarda ve Kapalı Çarşı'da  epey hareketlilik vardı. İhtiyacınızın olan pek çok şeye rahatça ulaşabiliyorsunuz gibi duruyordu, üstelik AVM' ye girmeden. Bunun yanı sıra epey kalabalık bir şehir ve TOKİ'nin “muhteşem” yapılarından tabii ki nasibini almış. Şehrin kendi nüfusu üzerine bir de malum göç durumu var. Konuştuğumuz bir taksici epey şikâyet etti bu konuda.
Bir de açıkçası mini olmasa da şehirde şortla dolaştım. Açıkçası Bursa şehrinin genel muhafazakâr yapısından ötürü biraz çekindim ama hiçbir kötü bakış vs. ile karşılaşmadım. O yüzden bayağı rahatladığımı itiraf etmeliyim.




Kaynak: Hanım ve Bey
Gelelim Bursa'daki önemli diğer olaya: Teleferik ve Uludağ (Yeeeey! )
Ne kadar Temmuz ayı da olsa üşüyeceğimizi düşündüğüm için Uludağ'a çıkma taraftarı olmasam da yeni teleferikler ve içimdeki merak duygusu ile günün ilk biletini kaptık :)  Bir de yeni bir uygulama vardı. Çıkarken fotoğrafınızı çekiyorlar, siz döndüğünüzde sizin fotoğrafınızla farklı farklı Uludağ kombinleri hazır oluyor. Biz de tabii ki onu da çektirdik. Maksat anı kalsın:)

Kaynak: Hanım ve Bey

Eskisini bilmiyorum ama bu teleferikler epey başarılı sayın okuyucu. Uludağ'a bu şekilde çıkmak süper eğlenceliydi. Hem bulutların arasından geçiyorsunuz, hem tepeden bütün bitki örtüsünü görebiliyorsunuz, hem de Bursa şehrine tepeden bakabiliyorsunuz. Demem o ki, fırsatınız varsa mutlaka çıkın bir tur atın :) Yaz - kış fark etmez, pişman olmazsınız...





Kaynak: Hanım ve Bey
Kaynak: Hanım ve Bey
Anladığım kadarıyla Bursa Belediyesinin, teleferik ve civarı konusunda biraz daha planı var, bir takım inşaatlar devam ediyordu ama sıkıntı yaratacak bir durum yok.
Teleferikten indiğimizde hava tahmininden daha ılıktı ama serindi. Tişört ve şortla gayet rahat gezdik. Hatta şehrin sıcağından sonra o serinlik o kadar iyi geldi ki tekrar şehre inmek istemedik. Uludağ Milli Park kapsamında piknik alanları, yürüyüş parkuru hatta sportif faaliyetler için özel yönlendirmeler bile vardı. Biz bilmiyorduk, cahilliğimize verin. Birkaç tane (alkolsüz!) sosyal tesis, market ve bir kaç tane seyyar tezgâh vardı. Bunun dışında, yazın da piknik yapmak için çok güzel bir yer olduğunu anladık. Uludağ'a sadece kayağa değil, yazın gezmeye temiz hava almaya da gelinmesi gerekiyormuş :)

Kaynak: http://www.iskender.com.tr/  
Şehre tekrar döndüğümüzde, karnımız epey acıkmıştı. Ne yiyeceğimiz belliydi ama yiyeceğimiz yeri bulmamız lazımdı. Tercihimizi İskender kebabını tescillemiş olan KEBAPÇI İSKENDER'den yana kullandık. Bursa Tayyare Kültür Merkezi Yanındaki yerlerine gittik.Bu şirin dükkânın içinde toplasan 10 masa yok galiba. Ve de öndeki çiçeklerin yerine biz gittiğimizde tabure vardı. Zira sıra bekleyenler o taburelerde oturuyor. Nereden mi biliyorum?  Hayatımda ilk defa İskender yemek için sıra bekledim, beynime işledi. Oradan biliyorum. Geç gitmedik, hatta biz gittiğimizde servisin başlamasına 15 dk. filan vardı. Biz de yakındaki sokaklarda bir tur atıp gelelim dedik ama biz geldiğimizde içerisi ful çekiyordu.

Kaynak: http://www.iskender.com.tr/  
Masanıza oturduğunuzda, garson 'Bir mi bir buçuk mu?' şeklinde ilk net sorusunu sorduktan sonra içecek siparişini alıyor. Duble sipariş yok, doymazsan bir daha söyleyebilirsin. Masada su için karafı var. Yandaki resimde de görülebileceği gibi samimi bir aile işletmesi var karşınızda ama baya köklü, 1867'den beri varlar. Bey bir buçuk ben de bir İskender yedik(tereyağlı tabii ki), bir de yanında kola içtik affedersin. Diyet, sağlıklı yaşam filan bitti  ama sor bana pişman mıyım? Şimdi kabul edelim güzel lezzetli yemek yedik, ama biraz tuzlu. Bunu da belirtmeden geçemeyeceğim sevgili okur.

Kebapçı İskender'den ayrıldığımızda midemiz mutlu, biz mutlu, halimize şükrederek arabamıza ulaşmaya çalıştık. Her zamanki gibi yürürken ne kadar yürüdüğümüzü pek fark etmemişiz. Kendimizi nasıl kaptırıyorsak artık, arabaya varmamız bayağı uzun sürdü. Derken Çanakkale istikametinde tekrar yola çıktık.


Birkaç saat sonra, Çanakkale'ye vardık ama Çanakkale ve tatilin devamı bir sonraki yazıda… :)
Beni bekleyin anacım…


Hanım




Hiç yorum yok:

Yorum Gönder