Merhabalar,
Geçen yazımda belirttiğim üzere, bayram tatilini fırsat bilerek 2 gün de
izin kullanarak 9 günlük Ege Turuna çıktık. Ege demişken yanlış anlaşılmasın,
Alaçatı, Çeşme değil. Bizimki daha çok Kuzey Ege, ucundan da Marmara sayılır.
Kendimize seçtiğimiz rota, Bursa üzerinden Çanakkale, Gelibolu Milli Parkı,
Gökçeada, Bozcaada, Truva, Babakale, Asos, Ezine, Adatepe, Akçay,
Altınoluk, Ayvalık, Cunda, Şeytan Sofrası, Bergama, Asklepeion, Manyas Kuş
Cenneti, Kaz Dağları, Susurluk ve İnegöl vardı. Yani içinde hem deniz kum
güneş, hem tarih - arkeoloji - müze hem manzara, hem de yeme - içme olan bir
tur ayarlamış olduk.
Hedefimiz aşağı yukarı alttaki haritada işaretlenmiş yerleri gezmekti. Lakin
bizim tur Bandırma'da değil bozkırda başlayıp bitti.
Kaynak: http://www.gezijurnal.com/ |
Gitmek istediğimiz yerleri seçince, geriye konaklama meselesi kaldı. Hem
ekonomik olsun, hem adada kalabilelim, hem de rotamız üzerinde gelgit
yapmayalım kriterleri olunca kendimize 3 merkez üssü seçtik.
Ama seçimler hiç de kolay olmadı sayın okuyucu. Sağ olsun İstanbul ahalisi
her yeri kapatmış, bırak ekonomik olmayı, seçilen tarihlerde oda bile
bulamadık çoğu yerde..
İlk gün:
Kaynak: Hanım ve Bey |
Sabah saat 4:00’e kurduğumuz alarm bizi beklediğimiz gibi o saatte
uyandırdı. Biraz tembellik biraz da 'hava daha çok karanlık canııım' sebebiyle
bir miktar erteleme oldu. 5:00 gibi evden çıktık, Shell'de durup sabah sandviçi,
su aldık, yola koyulmamız 5:20 filandı. Tin tin tin Polatlı üzerinden
Sivrihisar, Eskişehir ve Bursa yapmayı kafaya koymuştuk. Bursa'da İskender
yenecekti, o yüzden bu sandviçler bizi o vakte kadar tok tutmalıydı. Lakin
herkes bizimle aynı fikirde olmalıydı ki yollar pek tenha değildi, üstüne
üstlük yandaki resimde görüldüğü üzere Polatlı'da epey trafikle karşılaştık. Eyvah!
N'apıcaz? Akşama Bursa'ya varamayız bu gidişatla derken, millet Sivrihisar'da
Afyon'a döndü. Biz de birer kötü adam gülüşü patlattık ve sakin sakin
Eskişehir'e doğru ilerledik. Durup çibörek yeme fikri ne kadar cazip gelse de
bu yemek savaşını İskender kazandı, biz durmadan Bursa'ya geçtik.
Gelmişken Bursa gibi tarihi bir şehirde powerwalk yapmamak, Uludağ'a
çıkmamak olmazdı. Bu sebeple, arabayı ilk bulduğumuz otoparka çekip, tabana
kuvvet yürümeye başladık. Açıkçası, Bursa'yı beklediğimden gelişmiş buldum.
Bizim gördüğümüz bir AVM vardı, Kent Meydanı AVM. Bunun dışında şehirde bulunan
hanlar, türbeler, camiler, kaleler ve tarihi binalar korunmuş görünüyordu.
Hanlarda ve Kapalı Çarşı'da epey hareketlilik vardı. İhtiyacınızın olan
pek çok şeye rahatça ulaşabiliyorsunuz gibi duruyordu, üstelik AVM' ye
girmeden. Bunun yanı sıra epey kalabalık bir şehir ve TOKİ'nin “muhteşem”
yapılarından tabii ki nasibini almış. Şehrin kendi nüfusu üzerine bir de malum
göç durumu var. Konuştuğumuz bir taksici epey şikâyet etti bu konuda.
Bir de açıkçası mini olmasa da şehirde şortla dolaştım. Açıkçası Bursa
şehrinin genel muhafazakâr yapısından ötürü biraz çekindim ama hiçbir kötü
bakış vs. ile karşılaşmadım. O yüzden bayağı rahatladığımı itiraf etmeliyim.
Kaynak: Hanım ve Bey |
Gelelim Bursa'daki önemli diğer olaya: Teleferik ve Uludağ (Yeeeey!
)
Ne kadar Temmuz ayı da olsa üşüyeceğimizi düşündüğüm için Uludağ'a çıkma
taraftarı olmasam da yeni teleferikler ve içimdeki merak duygusu ile günün ilk
biletini kaptık :) Bir de yeni bir uygulama vardı. Çıkarken fotoğrafınızı
çekiyorlar, siz döndüğünüzde sizin fotoğrafınızla farklı farklı Uludağ
kombinleri hazır oluyor. Biz de tabii ki onu da çektirdik. Maksat anı kalsın:)
Kaynak: Hanım ve Bey |
Eskisini bilmiyorum ama bu teleferikler epey başarılı sayın okuyucu.
Uludağ'a bu şekilde çıkmak süper eğlenceliydi. Hem bulutların arasından
geçiyorsunuz, hem tepeden bütün bitki örtüsünü görebiliyorsunuz, hem de Bursa
şehrine tepeden bakabiliyorsunuz. Demem o ki, fırsatınız varsa mutlaka çıkın
bir tur atın :) Yaz - kış fark etmez, pişman olmazsınız...
Kaynak: Hanım ve Bey |
Kaynak: Hanım ve Bey |
Anladığım kadarıyla Bursa Belediyesinin, teleferik ve civarı konusunda
biraz daha planı var, bir takım inşaatlar devam ediyordu ama sıkıntı yaratacak
bir durum yok.
Teleferikten indiğimizde hava tahmininden daha ılıktı ama serindi. Tişört
ve şortla gayet rahat gezdik. Hatta şehrin sıcağından sonra o serinlik o kadar
iyi geldi ki tekrar şehre inmek istemedik. Uludağ Milli Park kapsamında piknik
alanları, yürüyüş parkuru hatta sportif faaliyetler için özel yönlendirmeler
bile vardı. Biz bilmiyorduk, cahilliğimize verin. Birkaç tane (alkolsüz!)
sosyal tesis, market ve bir kaç tane seyyar tezgâh vardı. Bunun dışında, yazın
da piknik yapmak için çok güzel bir yer olduğunu anladık. Uludağ'a sadece
kayağa değil, yazın gezmeye temiz hava almaya da gelinmesi gerekiyormuş :)
Kaynak: http://www.iskender.com.tr/ |
Şehre tekrar döndüğümüzde, karnımız epey
acıkmıştı. Ne yiyeceğimiz belliydi ama yiyeceğimiz yeri bulmamız lazımdı.
Tercihimizi İskender kebabını tescillemiş olan KEBAPÇI İSKENDER'den
yana kullandık. Bursa Tayyare Kültür Merkezi Yanındaki yerlerine gittik.Bu şirin dükkânın içinde
toplasan 10 masa yok galiba. Ve de
öndeki çiçeklerin yerine biz gittiğimizde tabure vardı. Zira sıra bekleyenler o
taburelerde oturuyor. Nereden mi biliyorum? Hayatımda ilk defa İskender
yemek için sıra bekledim, beynime işledi. Oradan biliyorum. Geç gitmedik, hatta
biz gittiğimizde servisin başlamasına 15 dk. filan vardı. Biz de yakındaki
sokaklarda bir tur atıp gelelim dedik ama biz geldiğimizde içerisi ful
çekiyordu.
Kaynak: http://www.iskender.com.tr/ |
Masanıza oturduğunuzda, garson 'Bir mi bir buçuk mu?' şeklinde ilk net
sorusunu sorduktan sonra içecek siparişini alıyor. Duble sipariş yok, doymazsan
bir daha söyleyebilirsin. Masada su için karafı var. Yandaki resimde de
görülebileceği gibi samimi bir aile işletmesi var karşınızda ama baya köklü,
1867'den beri varlar. Bey bir buçuk ben de bir İskender yedik(tereyağlı tabii
ki), bir de yanında kola içtik affedersin. Diyet, sağlıklı yaşam filan bitti
ama sor bana pişman mıyım? Şimdi kabul edelim güzel lezzetli yemek yedik,
ama biraz tuzlu. Bunu da belirtmeden geçemeyeceğim sevgili okur.
Kebapçı İskender'den ayrıldığımızda midemiz mutlu, biz mutlu, halimize
şükrederek arabamıza ulaşmaya çalıştık. Her zamanki gibi yürürken ne kadar
yürüdüğümüzü pek fark etmemişiz. Kendimizi nasıl kaptırıyorsak artık, arabaya
varmamız bayağı uzun sürdü. Derken Çanakkale istikametinde tekrar yola çıktık.
Birkaç saat sonra, Çanakkale'ye vardık ama Çanakkale ve tatilin devamı bir
sonraki yazıda… :)
Beni bekleyin anacım…
Hanım
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder