4 Haziran 2014 Çarşamba

Yemek sektörü ve bak hele bak

Değerli kişiler,

Dışarıda yemek dediğimiz konsepti 90 sonu 2000 başı civarındaki yıllarda hatırlayan varsa, o dönemlerde ne kadar iyi olduğunu hatırlarsınız. Belki çok lüks değildi ama mutsuz ayrıldığım çok bir yer hatırlamıyorum.


Yıl oldu 2014 ve dışarıda yemek gittikçe bir külfet haline geldi. Evet ne acayip değil mi? Eskiden bir eğlence şekli olarak, değişiklik olsun, vs diye giderken, şimdi kazık yememek için, dolandırılmamak için her yerden araştırarak gidiyoruz. Ama ne yazık ki yine farketmiyor. "Git evde kendi yemeğini yap otur ye o zaman" dediğinizi duyar gibiyim. Makul bir cümle olmakla beraber her zaman yemek yapacak hal olmuyor, malzeme de olmayabiliyor. Bazen insan bir değişiklik arıyor. "Anlatsana arkadaşım ne oldu, hala mır mır?" Anlatayım.

Haftasonu dışarıda brunch sevenlerdenseniz ve Ankara'da yaşıyorsanız Mado, Liva gibi çukurambar'ın meşhur kahvaltı yerlerini biliyorsunuzdur. Sanırım senede 2 kere, o da grup gittiği için gidiyoruz. Üstüste bir kalabalık, "bedava" omlet için 20 kişilik sıralar, sanki bedava yeniliyormuş gibi ultra rezalet bir kahvaltı yapma şekli. Fiyat 30TL ama alınan hizmeti bedava verseler, köşeden tost yemeyi tercih edersiniz. Bir de tabii Pelit var o civarda ama 50 TL ne arkadaş. Kahvaltı mı yapıyoruz, araba kaporası mı yatırıyoruz.

Bir de Kalbur gibi balıkçılar var Çankaya'da. Şöyle bir gezerseniz internette her yer yıkılıyordur; "Allah'ım nirvanaya ulaştım!", "Böyle bir tat yok!" gibi. Gittik, suratsız bir adam, suratsız garsonlar. Yemek önemli zaten de güleryüz olmayınca insan şüpheleniyor başta. Rezervasyonumuz yok dedikten sonra, köşede bir masa gösterilip, çabuk yiyin gidin 8'de dolu gibi birşeyler söylüyor suratsız amca. Sonradan öğreniyoruz ki o amca mekan sahibiymiş ve suratsızlığı dillere destan olan özelliğiymiş. Neticede meze istemeye çalışıyoruz ama "onu alma bunu al", "hayır, bunu ye o kötü" gibi zorla meze seçtirildikten sonra balık da yiyip kalkıyoruz. Bir şey içmeden 200TL kadar kazığımızı da yedikten sonra bir daha asla gitmedik.

Çalışan insanlar olarak kahvaltıyı kaçta yapıyorsunuz? 7 veya 8. Çok çılgınsanız 8:30. Ama Ankara'nın iş merkezlerinden biri sayılabilecek teknokentler civarındaki restorant ve kafeler aynı görüşte değil çünkü kahvaltı en erken 8:30'da başlıyor. Başlıyor derken peyniri falan size kesiyorlar o saatte. İstisna olarak 8'de sıcak kahvaltı sunan Kafes fırın ve Starbucks hariç. Beytepe civarında çok iddialı olarak açılan Efran'a 8:20'de kahvaltı için gittik ve çalışanlarla beraber girdik içeri. Başka bir zamanda Çayyolu Elizin ve Leman Kültür'ü denedik. Kahvaltı dedik, "ney?" dediler. Elizin güya 8'de kahvaltı vermeye başlıyor ama direkt kasanın önüne oturmazsanız kahvaltı yerine başka birşey alabilirsiniz.

Herşeye rağmen bugün ilginç bir sürpriz oldu. Yine kahvaltıya ulaşma göçüne başladığımız bir zamanda denediğimiz yerler (08:20-08:30) bize "adam rüyasında mı görmüş yeeaaa?" şeklinde bakarken, Hacettepe Beytepe kampüsü içinde ismini bile tam göremediğim öğrenci yurtlarının olduğu yerdeki bir kafe süper bir kahvaltı sundu. En anormal olanı da normal alıştığımız kazıkların yarısı kadardı.

Aslında başka birşey yazacaktım da onu da sonraki yazıda yazayım.

Görüşmek üzere,

Bey,

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder