25 Kasım 2014 Salı

Bozcaada Günü (5.gün )

Merhaba Sevgili Okur,

Tatil için kalan yazılarımı, yıl sonuna kadar bitirebilir miyim dersin ? Geriye bu yazı hariç 4 gün kaldı. Sanırım yaklaşık 1 ay gibi bir sürede totomu kasıp, oturursam yazarım :) Hedefi tutturup, daha önce bitirirsem de değmeyin keyfime :=)

Bugün size rahat geçen bir Bozcaada gününü, küçücük adada günün nasıl göz açıp kapayıncaya kadar hızlı geçtiğini anlatacağım.  Haydi başlayalım...


Kaldığımız otelde, bizi karşılayan şirin bir aileden bahsetmiştim ya hani; onlar meğersem hep beraber işletiyorlarmış oteli. Mesela,  otel sahibesinin kardeşi kahvaltıdan sorumluydu. Biz biraz günü kaybetmeyelim diye erken kalktığımızdan, oda otelin bahçesini kahvaltı için hazırlamaya başlamıştı. Bütün hazırlıkları izleyebildik. Kahvaltıda sunulan reçeller ev yapımıydı. Sıcak pişi, kocaman bir tencere omlet, bir sürü peynir/ zeytin, bolca yeşillik, karpuz /kavun, kahvaltıdan aklımda kalanlar arasında. Taze demlenmiş çay, sıcak ekmek... Bunlar pek tabii ki de bulunmaz Hint kumaşı değil ama, ortam o kadar tatlı ki; hani evde siz miskinlik yapar da annenizin içeriden kahvaltı hazırlama sesleri duyulur, içeriye kadar nefis kokular gelir ya.. Burası da öyleydi. 
Keyifli bir kahvaltının ardından kendimizi Ayazma plajına attık. Burada da anladığımız şu oldu:ne kadar erken gelirseniz o kadar rahat ediyorsunuz; çünkü hem park yeri problem hem de şezlong. Şezlong demişken, evet burada şezlong ve şemsiye teknolojisi mevcut. Plajda bir organizasyon var. Sanırım, Gökçeada'ya göre daha popüler olmasının sebeplerinden biri de bu. Bunun dışında su tabii ki soğuk, çok soğuk. Su soğuk demiş miydim?  
Günün büyük bir kısmı sahilde geçince, insan denizde de mücadele verince haliyle acıkıyor. Sahilde 2-3 tane restoran var. Biz yorumlara güvendik, Koreli Ayazma'yı tercih ettik. Bu yörede, menüde 'Kabak Çiçeği dolması', 'sıcak ot tabağı' gibi, içinden bir sürü ot ve zeytinyağı geçen yemekler var. Sanırım balık da vardı ama, biz öğlen bir sürü meze ve patates tabağı ( pattissiz olmaz ) tercih ettik. Öğle yemeğinden sonra tekrar deniz, kum, güneş.. Epey dinlendik.

Akşam üstü otele döndüğümüzde, akşam yemeği için yine yer aramaya başladık. Alternatif lezzetler peşinde koştuğumuz için, rastgele diye yola çıktık. Hem fotoğraf çektik, hem eğlendik. Tabii ki Çınar altındaki kahvede bir kahve içmeden dönmedik. 

Bozcada'ya gelip, bu evin önünde
 fotoğraf çektirmeyeni dövüyorlarmış

Ada meydanı
Adada bir sokak



Ada sokaklarında yürümek o kadar keyifli ki... Butik işletmeler, Arnavut kaldırımlar, küçük şirin evler, mis gibi çiçek kokuları.. İnsan zamanı unutuyor, geri dönmek istemiyor.

Bu arada zamanı unutmak bizim için pek iyi olmadı, güneşin batışını izlemek için Polente fenerine, rüzgar güllerine gidecektik. Biz tepeye vardığımızda, zaten bunu yapmaya alışık olan ada halkı, şezlongunu almış şarabını açmış, arabasından gelen müzikle güneşi batırmıştı. Şarkı söyleyen gruplar, sessiz sakin bu doğal güzelliği izleyen insanlarla biz de orada oturup keyif yaptık. Ankaralı olmanın verdiği deniz özlemi ile uçsuz bucaksız denize bakarak hayaller kurduk. Bozcaada'da bir günü bu şekilde devirdik..


Görüşmek üzere..

Hanım





Hiç yorum yok:

Yorum Gönder