2 Ekim 2014 Perşembe

Kaldığımız yerden devam.. Çanakkale - Şehitlik (2. Gün)

Merhaba Sevgili Okur,

Tatil serisinde nerede kalmıştık? En son Gelibolu - Şehitlik turu için hazırlanıyorduk değil mi?
Şimdi diyeceksiniz ki, 'hani yazmayacaktın, hani sıkılmıştın tatili yazmaktan?'. Haklısınız, dedim.
Hatta araya başka bir konu bile yazdım ama sanırım ihtiyacım olan şey, değişiklik yapmakmış. Bir seriyi devam ettirme zorunluluğu üzerimde baskı yaratıyormuş ve ben bu baskıyla kendimi yazmaktan soğutuyormuşum. Bunu da keşfettiğimize göre tatil serisine Gelibolu'dan devam edebiliriz.

Ertesi gün otelde, gayet şukela bir kahvaltı yaptık. Otelin kahvaltı salonu, gayet makuldü. Dekorasyonda, Çanakkale tarihi ile ilgili ögeler kullanılmış, muhtemelen çirkin bir yere bakan camlar, vitray ile renklendirilmişti. Çalışanlar güler yüzlüydü, bir kahvaltı için isteyebileceğiniz çoğu şey açık büfede  sunulmuştu.

Hanım ve Bey
Kahvaltı sonrası, resepsiyona uğrayıp planı öğrendik. Yaklaşık 45 dk kadar vaktimizi, nakit bulamama korkusu ile Bankamatik bulma telaşı içinde geçirdik. Nedense, en yakındaki Bankamatik bizi dağlara/ taşlara sürdü. Çok kötü mü oldu,hayır. Bu şekilde Çanakkale'deki Truva filminde kullanılan heykelini ve  Zübeyde Hanım Parkını görmüş olduk.
Nakit paraya kavuşunca, tur rehberi ile sahildeki bir kafede buluştuk ve herkesin gelmesini bekledik. Yanlış hatırlamıyorsam, 13- 14 kişi kadardık ve tur rehberimiz kendisini tanıttı. Kendisi, Çanakkaleli ve bu yörenin turizmine adamış emekli bir öğretmendi. Bey kendisinden çok haz etmese de, rehberin anlattıkları sayesinde gördüğümüz tarih gözümüzde daha bir kanlı canlı hale geldi. Turumuza öncelikle, Çanakkale Merkez'den Eceabat'a vapurla geçerek başladık. Yeri gelmişken  belirteyim sevgili okur, biz bu tatilde vapura doyduk. O kadar çok deniz yolculuğu yaptık ki, alışkanlık oldu. Bu işe de en çok İzmir'e gidip vapura binmeyi özleyen Bey sevindi.

Hanım ve Bey

Hanım ve Bey
Vapurdan indiğimizde bizi, yandaki fotoğrafta görebileceğiniz havadar 'Kambüs' ve şoförümüz bekliyordu. 'O ne ki?' derseniz, kamyonun kasa bölümüne oturtulmuş bir otobüs diyebilirim. Cam yok, püfür püfür bir araç. Klima sevmeyen bendeniz için büyük nimet :)
Araçta, amatör bir ses sistemi vardı.Yolculuk ettiğimiz sırada  araçta rehber bize mikrofon ile sesini duyuruyordu.

Alıntı
Turun başlangıç kısmında, rehberimiz  Kilitbahir mevkisinden başlayarak, Osmanlı zamanında Çanakkale Boğazı'na yapılan topçu tabyalarından, boğazın yapılan savaşlardaki stratejik öneminden, Nusret mayın gemisinden bahsetti. Bir önceki Çanakkale yazısında belirttiğim gibi, burada da tadilatlar vardı ama tabyalardan birisinde Çanakkale savaşı ile ilgili bir film izleme fırsatımız oldu. Tur kapsamında gezilen yerleri kabaca yandaki haritadan takip edebilirsiniz. ( Tarihsel bilgiye burada çok vermiyorum, zira google amcaya sorduğumuzda konu ile bilgi epey mevcut.)
Genel olarak eğlenceli bir geziydi. En eğlendiğim yer, Bigalı köyüydü. Ben hayatımda, bu kadar derli toplu, pırıl pırıl bir köy görmedim. Burada Opet'in de emeğini es geçmeyelim. Opet, tarihimize sahip çıkmak adında, 'Tarihe Saygı' projesi başlatmış  ve kapsamlı bir restorasyon çalışması gerçekleştirmiş. Bu bölgedeki bir çok köy yenilenmiş, çok da güzel olmuş.



Hanım ve Bey

Köyde bir Atatürk evi var müze olarak kullanılan. Atatürk'ün bir süreliğine karargah olarak kullanılan bu eve, evin sahiplerinden sonra köylüler sahip çıkmış ve el birliği ile korumuşlar. Olur da yolunuz bu köye düşerse, köy meydanındaki kahvede bir kahve içmeden ayrılmayın derim. Samimi bir aile bahçesi formunda, köy kahvesi burası, Herkes rahat, lokum ikramı ile kahve var, çay var, sıcaklık var. Bu köy tam hayalimdeki Anadolu köyü.

Hanım ve Bey
Hanım ve Bey
*Atatürk'ün kullandığı eşyalar, masası ve çantası orijinaldi yanlış hatırlamıyorsam. (İşte bu yüzden gününe yazmak lazım Hanım, bak net hatırlamıyorsun. Cık cık cık!!!)

Hanım ve Bey
Tur kapsamında, yemek yemek üzere Alçıtepe köyünde durup hem Bakkal Salim'in müzesini, resmi adıyla, Salim Mutlu Özel Harp Anılar Müzesi'ni gezdik hem de köydeki sayılı lokantalardan birinde karnımızı doyurduk. Yemek olarak, tur kapsamında, çorba, Biga köftesi, pilav, patates kızartması ve yanında ayran vardı. O yorgunlukla, her şeyi mideye indirdik.

Bakkal Salim'in müzesinin ise ilginç bir hikayesi var. Milli mücadele sonrası, bu bölgeyi yeniden canlandırmak amacıyla köylere yerleştirilen insanlar, çevrede buldukları savaş kalıntılarını Bakkal Salim'e götürmüş. Zamanla elinde kayda değer miktarda savaş kalıntısı bulunan Bakkal'da bunları değerlendirmiş ve müzesinde halka açmış. İçeride aklınıza ne gelirse var. Fotoğraflar, kaplar, tüfekler.. Savaştan geriye ne kaldıysa...

Gün boyunca birçok şehitlikte durduk, dualarımızı ettik,tarih kokan bu topraklarda şehitlerimize minnet duygusu ile dolduk taştık. Ancak bir konu daha var ki dile getirmeden yapamayacağım.

Çanakkale'de sadece Türklerin değil, ANZAC'larında şehit mezarları var ve bizimkilere nazaran o kadar bakımlı ki. O mezarlara ne kadar değer verdikleri o kadar ortadaki,  insan kendi kendine kızmadan edemiyor, utanıyor. Adamlar dünyanın 'literally' diğer ucundan gelip burada anma törenleri düzenliyor ve buradaki topraklarına özen gösteriyorken bizim şehitliklerimizin durumu... insanı çok üzüyor.

Hanım ve Bey
Tur bitiminde, vapurla geri Çanakkale Merkeze döndük. Otelimiz, limanın çok yakınında olduğundan hemen duş alıp kendimize güzel bir restoran seçtik. Gideceğimiz yer Cafeka Restaurant & Cafe'ydi. Kendisi, Cumhuriyet meydanında, ANZAC Otelin  girişinde yer alıyor. Yorumlara ve tavsiyelere uyarak gittik ve iyi ki de gitmişiz. Çok lezzetli yemekler yediğimiz gibi, 'Kestaneli Volkano'  diye bir tatlı yedik. Ben kestaneli tatlı sevmem, bayıldım. Bey, tatlı sevmez o da bayıldı. Biraz görgüsüzlük gibi olacak ama bunu görmeniz lazım. Hatta mümkünse gidin, yiyin, sonra da bize teşekkür edin.

Sırada Gökçeada var!

Görüşmek üzere...


Hanım

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder