6 Ocak 2015 Salı

Türkiye'den gitmek veya gitmemek.

Projektörlerle ilgili konulara girmeden önce gözüme çarpan ve hatta ısrarla gitmeyen bir konuyu konuşalım diyorum. "Yurtdışına çıkmak" kelimelerinin artık bir hedef haline gelmiş olması. Yani bir ev sahibi olayım, bir araba alayım, aile, çocuk vs'den ziyade "yurtdışına gideyim".

Bir yandan çok uzun zamandır ben de düşünüyorum bu konuyu ancak bu gibi şeyleri iyi düşünmek (veya hiç düşünmeden yapmak) lazım. Şöyle ki, "yurtdışı" denilen yerler, adı üstünde olarak yurt dışıdır. Çok başarılı bir şekilde asimile olma gibi bir özelliğiniz yoksa gittiğiniz yerde her zaman bir yabancı olarak kalacaksınız. Bir misafir. Dolayısıyla her misafirin de bir zaman evine döneceği saati hesapladığı gibi, sizin de gözünüz bir süre sonra takvimde olacaktır. Bununla beraber örf-adetlerine bağlı insanlarsanız, çok iyi kalpli komşularınız olmadığı sürece, dönmek için mazeret aramaya başlarsınız.  

"E ne yapalım kalalım mı yani?" diyorsanız, mümkünse gidin derim. Ama tutup da çayı özledik dayanamadık, ekmeği özledik dayanamadık ordakiler hep şekerli, memleketimizin ormanı, ordaki kızlar örf adet bilmez türk kızıyla evlenmek lazım, vs diye gelmek tuhaf değil mi? Normal şartlar altında, kafanızı dinleyeceğiniz, işinizin yoğun ama rewarding geçeceği, ailenizle beraber (son zamanlarda artan ırkçılık olayları haricinde) güvenli ve mutlu güzel bir hayat sizleri bekler. Çok özel durumlar hariç gittikten sonra tatil hariç geri gelmek için  hiçbir sebebiniz olmayacaktır. Arada türk kanallarındaki haberlerde saçma saçma haberleri izleyip şaşıracaksınız.

Türkiye'deki insanların çoğunun sabırsızlığı, saygısızlığı, kural tanımazlığı, disiplinsizliği, kompleksleri, müslümanlıkta sınır tanımaz görünüp, kazığın en kralını atması, kadınlara hayvan gibi bakması, yalancılığı, fırsatçılığı, bencilliği, içenin alkolü ağzıyla içmemesi, içmeyenin alkole düşman olması ve daha birçok özelliği gitmek için bariz bir sebepken, "çayımızı özledik" gibi düşüncelerle bunların çoğunu aşmış toplumları bırakıp 2-3 sene sonra kendi isteğinizle geri gelmek sizce de saçma değil mi?

Daha geçen gün bir kırmızı ışıkta sadece ben bekliyordum. Evet hiç araba yoktu, hep beraber mesaiye gidiyorduk ama benden başka bir teyze haricinde kimse o ışıkta durmadı. Araba olmadığı için geçilebilir güvenli olarak ama bu kurala uymuyorsanız, başka bir kurala uymanıza ne engel oluyor. Yarın bir gün o ışıkta geçen, kendine uygun gördüğü bir vakitte hırsızlık neden yapmasın? Neden kimseyi öldürmesin? Nerede seçiyor ki hangi kurallara uymaması gerektiğini? Bu kadar basit bir kurala uymayanın başka hangi kurallara uymayabileceğini tahmin etmek zor değil.

"Gidiyorum o zaman?" dediğinizi de duyar gibiyim ama hemen gitmeyin bence. Gitmek kesin çözüm olmakla beraber kalıcı bir çözüm değil. Sorunlu insanlar bıraktığınız ülkede sorunlu bir şekilde yaşamaya devam edecektir. Gittiğiniz yerde modern ve düzgün bir toplumda yetişen çocuklarınız da uzaktan güzel görünen "cennet" anavatanlarına geri dönüş yapıp bu insanlar arasına düşme gafleti gösterebilir. Dolayısıyla bir çözüm bulmak uzun vadede daha faydalı olacaktır.

Bu ülke nihayetinde en kötü zamanlarında bile düzgün insanları gördü. Bana göre demek ki insanların yetiştirilme tarzlarında bir problem var. Evet mevcut nesil ve önceki nesilde bir sorun var. Hiçbirşeye tahammülü olmayan, kaba, ağzını düşüncesizce açmayı marifet bilen ve sabırsız insanlar neden oluşabilir?

Eğitim sistemi başlıca bir problem zaten bunu yıllardır tartışır herkes ama öncelikle öğretmenlik mesleğinin "kapağı atmak gereken" bir alan olmaktan çıkması lazım. O eski prensipli ve öğrenciye kıymet veren öğretmenler geri gelmeli. Öğretmenin bir dost olması lazım yeniden.

Bir diğer konu da aileler çocuklarını mümkünse hayvan gibi yetiştirmemeli. Eski bir makale olmasına karşı, kısa bir google ile bulunan bu yazıyı okumak ön fikir verebilir. Çocuk çocukluğu yaşamalı demek saygısız ve terbiyesiz çocukların yetişmesi demek olmamalı ve aileler zahmet olmazsa doğurdukları çocukların sorumluluğunu üstlenmeli.

Türkiye de insan diyebileceğimiz düzgün kişiler de mevcut ve sayıları kendi kişisel gözlem, düşünme becerileri ve çabaları ile yavaş yavaş artıyor. Artık kimse Türkiyedeki hastalıklı zihne sahip insanlarla yaşamaktan mutlu değil ancak daha kolay yol olan ülkeyi terk edenlerin sayıları da nispeten daha az. Bu ülke bu denli sorumsuz insanlarla ayakta kalabilir gibi görünmüyor ama gelecek ne getirecek hep beraber göreceğiz.

Valla projektör olayını yapacağım sonraki yazıda:)

Bey

1 yorum:

  1. Katilmamak mümkün değil. Bu ülke kendimi bildim bileli Kurtuluş Savaşı veriyor en azından benim çevremde. Bu şekilde düşünenlerin sayısının artmasının yanısıra bir Anglo sakson kültürü olan organizasyon da gerekiyor

    YanıtlaSil