Merhaba Sevgili Okur,
Sana bazı havadislerimiz var Bey ile birlikte. Öncelikle şunu söyleyeyim;
oldukça heyecanlı ve mutluyuz. Biraz hazırlıksız yakalansak da, insan sanırım
böyle bir şey için çok da hazırlıklı olamıyor ya da bu durum için 'hazırlık'
denen şeyin ne olduğu tam belli değil. Yani bu bir sınav değil ki, 'oh 3 saat
çalıştım, artık hazırım' diyebilesin.
Havadisin ne olduğunu az çok
anlamışsınızdır diye düşünmekle birlikte; her şey yolunda gittiği takdirde,
temmuz ayında 3 kişilik çekirdek bir aile oluyoruz.
Bebişimizin geleceğini öğrendiğimiz günden
bu güne yaklaşık 4 ay geçti ve biz bu 4 ayda hem duygusal hem fiziksel(daha çok
ben :) ) olarak değiştik. İlk üç ay, midesel sıkıntılar oldu biraz. Bilindik
sabah bulantıları şeklinde olmadı ama, gün boyu midem sürekli ilgi beklediğini
hissettirdi.
Hatta geceleri daha kötü olduğunu bile
söyleyebilirim. Allah'tan Bey yeterince
özel tasarlanmış peynirli tost takviyesinde bulundu da, bu süreci rahat
geçirebildik. İlk üç ay konusunda, diğer söyleyebileceğim şey ise uyku
olabilir. Devamlı bir uyku hali mevcut. Vücudun yeni salgılanan hormonlarla baş
etme taktiği bu sanırım: 'beni uyut, bebeği büyüt'. Hal böyle olunca, ister
istemez dışarı çıkamaz, çıksam da en fazla 1 saat kalıp geri dönmek durumunda
kalıyordum. Bunun dışında iştahım filan yerindeydi. hatta ilk 4 ay için
alınması gereken kilo sınırını üst limitle kapattım. Gerçi bunda yiyip yatmanın
da etkisi oldu ama n'apalım :)
2. trimester sanırım hamileliğin en
keyifli kısmı. Şu aralar ben bunu yaşıyorum diye demiyorum, uzmanlar da böyle söylüyor.
Hem ilk ayların o buruk-kırık hali yok, hem son aylarda olduğu gibi o kadar
ağır değilsiniz. Bununla birlikte, hem bebeği hissedebiliyorsunuz, hem
hareketlerinizde özgürsünüz. Onunla konuşup, beraber müzik dinleyebiliyorsunuz.
Vücudunuzun yavaş yavaş değişmesini izliyorsunuz. En azından ben, artık 2
kişi olarak dolaştığıma yeni yeni alışabildim. Bu farkındalığım sonucunda
da ikimize de iyi gelebileceğini düşündüğüm hareketleri yapmaya başladım.
Örneğin yogaya başladım ki, sanırım gebelikten sonra da yapacağım. Seanslar
sonrasında o kadar rahatlıyorum ki, henüz 2 derse gitmiş olmama rağmen daha
önce yapmadığıma pişmanım. Bir de bir annenin/anne adayının neden kendine iyi
bakması gerektiğini daha iyi anladım. 'Sen kendine iyi bak ki, iyi olasın; sen
iyi ol ki ailen de iyi olsun' cümlesi gerçekten durumu özetliyor. Annenin
yedikleri ve ruh halinin direkt bebeği etkiliyor olmasına gerçekten tanık olmak
çok farklı bir his. Bu yüzden artık, ne yediğim/yemediğim, ne giydiğim, ne
sürdüğüm/sürmediğim, nerelerde bulunduğum, neler yaptığım, kısacası nasıl
yaşadığımın artık 'farkında' olmaya, bir şeyleri geçiştirmemeye
çalışıyorum.
Bir derya deniz olan alışveriş konusu var
bir de.. Bebeğin ihtiyacı olan şeyler ayrı, annenin ihtiyacı olan şeyler ayrı.
Bir yanınız her gördüğünüz küçük dolayısı ile 'şirin' olan şeyi almak
isterken, ayakları yere basan tarafınız, tüketici yanınızı durdurmaya
çalışıyor. Bu sefer kendi içinizde ne gerçekten gerekli, neyi sırf keyfiniz
için ya da başkaları için aldığınızı( maalesef böyle bir gerçek var ve
farkındayız) sorgulamaya başlıyoruz. Anne - çocuk konusunda sektör de epey
hain. Gerçi düğün sektöründe de böyleydi, herkes tuttuğu yeri tabii caizse
'öpüyordu'. Bu konuda, aynı şey, biraz daha yüksek dozda geçerli. Çünkü insan,
sanki elindeki imkânların en iyisini sunmazsa, her şeyi 'eksiksiz' almazsa,
çocuğun eksik olabileceğini düşünüyor. Bu da tahmin edersiniz ki, günümüz
beyaz yakalının en büyük dramı: mükemmel olamama durumu. Bir de üstüne üstlük
her konuda olduğu gibi internet, bilgi çöplüğü olabiliyor. İşinize yarayan
bilgiyi cımbızla çekip almak durumunda kalabiliyorsunuz.
Diyeceğim o ki, günümüzde her sektörde
olduğu gibi, bu sektör de suiistimale açık. Kendinizi kaptırdığınızda, birçok
şeyi aslında kendi istediğiniz gibi değil etrafınızdakilerin nasıl yaptığına
bağlı olarak yapmaya başlıyorsunuz. Beslenmesinden, uykusuna,
arabasından, oyuncağına kadar o kadar çok konu var ki. İnsan bazen,
bu kadar seçenek ve ürün çeşidi olmasına hayret ediyor. Dahası, bazı konularda,
insanların ne kadar farklı düşünebildikleri ise epey şoke edici olmuştu benim
için. Örneğin, bebeğin aşılarını yaptırmamak gibi opsiyonun olduğunu ben
bilmiyordum. Araştırmalarımda gördüm ki, bu konunun bayağı taraftarı
varmış(!)
Bu yazının, öyle çiçekli böcekli muhteşem
Polyanna modunda süper anaç ve bebek müjdesi veren bir yazı olmadığının
farkındayım. Ama bu demek değil ki, ben böyle hissetmiyorum. Hamilelik süreci
ve bebeğin doğuşu kadar şu hayatta mucizevi pek az şey var ve bu süreci bu konforda yaşayabildiğim için hem çok
mutluyum hem de çok şanslıyım. Ben sadece, dünya üzerinde doğurabilen tek
varlıkmış ya da tek bebek bizim bebeğimizmiş gibi bulutların üzerinde
gezmek yerine, daha sakin ve ayakları yere basan bir anne olmak istiyorum. Tabii
ki her bebek özel ve değerli. Tabii ki her hamilelik kendine özgü. Tabii ki
herkesin kendine has doğruları var. Benimse içimde yerinde duramayan hatta
taşan bir sevgi seli ve enerji birikmesi var. Ve bence önemli olan bunu dengeli
bir biçimde yönlendirebilmek. Umarım zamanı geldiğinde bu sözlerimi
uygulayabilirim.
Başlığa gelirsek, hamile kalmadan
önce en sevdiğim uyuma şekli yüzüstü yatmaktı. Artık hem fiziksel olarak bünyem
buna izin vermiyor hem de öyle olmayacağını bilsem de, bebişin üstüne yatınca, o
ezilecekmiş gibi geliyor. Dolayısı ile artık sol yanına ya da sırt üstü uyumaya
çalışıyorum ki, hem ben hem de bebiş rahat etsin. Bey 'in de aklı bizde kalmasın:)
Tanrı bütün bebekleri ve aileleri korusun…
Hanım/Anne Adayı
Şimdiki anneler akıllı böyle olunca da bebişler hayata daha avantajlı başlıyorlar. Aşıya gelince risk yönetimi en iyisi bence. Allah analı babalı büyütsün. Hayırlı evlat olsun
YanıtlaSilÇok Tişakkur ederiz:)
Sil